Balık burcu, balık hafızası, rakı-balık, kaçan balık büyük
olur... Bi’ çoğuyla ne de güzel bütünleşmiş. Ben balık burcu
kadını olarak hep hayran kalmışımdır en sevdiğim olan suda kısa da olsa özgürce
bi’ ömür sürmelerine. Ama bi’ sürpriz
ile kendimi İstanbul Akvaryum’da bulana kadar fanusumdaki ya da tabağımdaki
balıklardan öteye gitmemişti balık kültürüm. Oysa Akvaryum’da sadece bilmediğimiz balık türleriyle değil suyun tarihinden mitolojisine bi' çok şeyle karşılaştık.
Yeni tanıştığım balık türlerini çok tutamadım aklımda belki
ama Marmara Denizi’nin adının Yunanca mermer anlamına gelen “Marmaron”
sözcüğünden geldiğini unutmadım. Çünkü Marmara tarihte bilinen en büyük mermer
yataklarından biriymiş. Sonra kimileri Ege Denizi’nin adınının Amazon kraliçesi
Algea’dan geldiğine, kimileri mitolojide oğlak şeklindeki yaratık Aigaian’dan
dolayı verildiğine inanırken bana en yakını Yunanca “dalga” anlamına gelen
Aiges oldu.
Karadenizden başlayıp Pasifik’e doğru devam eden
yolculuğumuzda Osmanlı Denizciliğinden, köpek balıklarına, küresel ısınmanın
etkilerinden müren balığına bi’ çok ilginç tema yerleştirilmişti güzergaha.
Bunların arasından da hafızamda en çok yer edeni şüphesiz küresel ısınmanın
etkileri oldu; son buzul çağında deniz
seviyelerinin bugünden 130 metre daha alçakta olduğu, 1970’ten beri yeni ve bana göre muhtmelen son küresel
ısınma dalgasının başlaması gibi.
Gel gelelim suyun taçsız kral ve kraliçelerine, bence renkli
güzellikler; kırmızı gözlü kurabağa, turuncu renkli palyaço balığı, sarı bantlı
kurbağa, kırmızı diskus, sarı anakonda, yeşil uguana dişi olmalılar mutlaka. Balon
balığı, kayman timsahı, limon köpekbalığı, benekli vatoz onlar da erkek
olmalılar nedense.
Ne de güzel demiş atalarımız; "Balıkta gönlü olanın diyarı derya imiş."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder