25 Aralık 2011 Pazar

Oyuncaktan Dünyalar


Bir elinizden çoçuğunuz ayrılırken, diğer elinizden çoçukluğunuz tutacak”  diyerek çıkacağımız yolculuğun biletini veriyor bize Oyuncak Müzesi'nin broşürü. Bizim elimizden ayrılacak çoçuğumuz yoktu belki bu yolculukta ama koşarak döneceğimiz kadar özlediğimiz çoçukluğumuz vardı. Neyse ki Apollo karşılayarak yetiştirdi bizi çoçukluğumuza. Ama bu defa Neil Armstrong değil Sunay Akın’dı pilotumuz bu renkli yolculukta.


Resim yazısı ekle
İlk olarak oyuncak askerler ve bomba uçakları ağırladı bizi. Savaş sahneleri ve arkalarındaki gerçekleriyle. Öyle ki biz 2. Dünya savaşının 1939 yılında Alman ordularının Polonya’ya girmesiyle başladığını bilirken gerçek hiç de öyler değilmiş. Hitler savaşın çok öncesinde ürettikleri oyuncak askerlerle çoçukların düşlerini işgal etmeye başlamış bile. Bu askerler ve silahlarla oynayarak büyüyen çoçuklar savaş başlayınca gönüllü olarak o oyuncakların yerini almışlar sadece.

Resim yazısı ekle
Bir başka işgalci oyuncak da 1945 yılında önce Hiroşima’ya ardından Nagazaki’ye attığı atom bombalarıyla 200.000 insanın hayatını kaybetmesine sebep olan “Superfortress” (süper kale). Attığı bombaya “Little Boy” (küçük çoçuk) adı verilen bu oyuncağın çoçukların dünyasında yer alması da kaçınılmaz olmuş haliyle.


Tam o küçük dünyamızın büyük işgalcilerinin farkına varmakla hayal kırıklığına uğramışken karşımıza çıkan ilginç oyuncaklarla unuttuk hepsini çoçuklar gibi.




Resim yazısı ekle
Bu ilginç oyuncaklar sadece bir kibrit kutusu boyutuna kocaman hikayelerin sığdırılmasıyla oluşuyordu. 1953 yılında İngiltere’de çoçukların okula getirdikleri oyuncakların “kibrit kutusu” büyüklüğünde olmasına karar verilmiş. Fakat bu fikir  ilk olarak 1900’lerin başında Almanya tarafından ortaya konmuş.
Almanya’nın bu öncülüğü “Oyuncak Müzesi”nin geneline hakim aslına bakılırsa. Almanya’nın tarihimizdeki sosyal,siyasi önemi gerçeklerden önce düşlerdeki hakimiyete dayanıyor yani. Oyuncakların büyük bir kısmı ya Alman yapımı ya da ilkler onların elinden çıkmış genelde. Güçleri çoçuklara vaad ettikleri dünyadan geliyormuş anlaşılan.
Tam tarihte ilerleyip çoçukluğumuza yaklaşmış, ilk oyuncaklarımızla buluşmuş, ilk bebeğimizi kuçaklamış, ilk arabamızı sürmüşken bu defa da ABD hakimiyet bayrağını çekti oyuncaklarımıza.



Resim yazısı ekle

Ama artık Edi ile Büdü’yü izlerken olduğu gibi koparmıştık hayatla bağlarımızı.
Geride bıraktık bayrakları ve koştuk kollarını açmış bizi sarmayı bekleyen Micky Mouse’a.
Hala bir gün Disneyland’a gidip görmeyi hayal ettiğim Micky 1930 yılında
bez bebek olarak dünyaya gelmiş.
Sonra Disney,
vitrinlerde gördüğü bu bez bebeğe can vermiş.
O zaman iyi ki doğmuş Micky.




Resim yazısı ekle
Derken  Temel Reis’e döndük yüzümüzü ağzında purosuyla ıspanağın gücünü sergiliyordu özellikle ıspanak sevmezlere. Ama Safinaz yoktu bu defa yanında. Oysa beni gücünden çok Safinaz’a olan aşkı heyecanlandırmıştı hep.  Orda öğrendim ki Temel Reis’in bir gözü görmüyormuş. Ben nasıl bilmezdim ki bunu. En son üç tane çoçuklarının bile olduğunu bilirken.
Temel Reis’ten ayrılıp bir uzay üssünde bulduk kendimizi. Apolla’dan Sputnik’e , gerçeklere ışık tutan düşlerin üssünde... 

Resim yazısı ekle
Daha önce Sunay Akın’ın bir söyleşisinde dinlediğim hikayenin kanıtları çekti ilgimi öncesinde. Ali Ateş 1960’ların başında ilk oyuncak uçan dairelerden birine sahip bir çoçuk. Gece uçan dairenin ışıkları ile aydınlanmak için lambaları kapatır ve bütün mahallenin bu gurur verici oyuncağı görmesini sağlarmış. En az Ali kadar gururlanan babannesi, torununun uçan dairesine eskimesin diye bir kılıf bile dikmiş. Fakat 50 yıl önceki bu girişimler hala gerçeğe dönüşememiş düşler olarak kalmış tarimizin tozlu sayfalarında.


Resim yazısı ekle
Uzay üstüne uğrayıp da E.T’yi görmeden olmazdı tabi.
1982 yılında bir film kahramanı olarak karşımıza çıkan E.T Pascal Kamar tarafından üretilmiş bir oyuncakmış aslında. Fakat üreticisinin E.T’den önce yaşadığı ilginç bir üretim deneyimi varmış. 1962 yılında Amerikan başkanı Kennedy’nin sallanan koltukta gazete okuyan bir oyuncağını üretmeye başlamış.
Koltuk sallandıkçada müzik kutusunda  da “Happy times are here again” çalıyormuş. Fakat Kennedy’nin uğradığı suikasttan sonra oyuncağın üretimi durmuş. 
Sonrasında da Kamar E.T’ yi çıkarmış ortaya. E.T’yi, Star Wars’dan Uzaylı Zekiye’ye kadar belleğimizde yer etmiş,  bir uzaylının nasıl olduğunu anlatan hikayeler izledi.




Derken işte tam da oraya vardık sonunda. Hepsi burdaydı. Benim bebeklerim, kağıttan giysilerim, kartondan evlerim...Hangi bir anımı hatırlasam şaşırmıştım. Gazetelerle verilen karton evler, kağıt giysiler için anneme her gün “O gazeteyi alma bugün bunu al olur mu?” diye tembihlerimi mi, yurtdışına giden akrabalara bebek siparişlerimi mi, hala sakladığım kıymetlilerimi mi. 

  
Resim yazısı ekle
Hepsi aynıydı, hepsi oynamak için beni çağırıyordu hala. Tek bir şey 
hariç; bebek evleri. Hep ihtişamlı gelirlerdi ama burdakiler bi faklıydı.  Çok katlı, çok odalı, çok detaylı... Bütün bebeklerimi alabilecek, hepsini ayrı odalarda ağırlayacak kadar büyüklerdi. Oysa çoçukluğumda bunlar da küçüktü benim gibi. Ya da onlar farklı bunlar farklıydı. Biz bunlardan habersizdik belki de bunlarla oynayan sadece Candy ve Heidi’ydi.





Resim yazısı ekle



Ama yine de bunlardan biri benim olsun istedim.
Benim bebeklerim artık yaşlanmış 
olsalar da 
bu banyolarda yıkanmak onlarında hakkı ama değil mi? 








Resim yazısı ekle
Ben hala sakladığım bebeklerimle hikayelerimi bir bir anımsarken, bebeği ve hikayesi  ile başka bir çoçuk çıktı karşımıza. 1944 yılında Tosya(Kastamonu)’da  meydana gelen depremde 7 yaşındaki bir kız oyuncak bebeği ile enkaz altında kalmış. Enkazdan yaralı kurtulan küçük kız  kendisi iyileşirken bebeğini de unutmamış. Bebeğinin kırılan kolu plastik de olsa seloteyp(para bantı) tedavisi uygulamış ona ve yıllar sonra kader arkadaşı bebeğini ziyarete geldiği Oyuncak Müzesi’ne hediye etmiş. Hem de çok anlamlı bir yerine, müzenin hastane odasına...

Sırasıyla Teddy Bear, Kedi Felix, Cin Ali, tren vagonu, tahta beşik uğurluyor bizi. Tam yolculuğumuz bitti diye hüzünlenmeye başlıyoruz çıkışta bekleyen son sürprizden habersiz. Tüm bu anlatılanları ölümsüz kılmak için, Oyuncak Müzesi’nin hatıra parasını basmak için bir makine bizi bekleyen. Tabi öncesinde biz para atıyoruz, sonrasında başlıyoruz kolu çevirmeye. Biraz zor oluyor derken hop ayıcık baskılı bir paramız oluyor günün anısına.
Paramızı alıp son son resimlerimizi de çekip bir kez daha geride bırakıyoruz çoçukluğumuzu. Bir daha arayı bu kadar açmamak şartıyla el sallıyoruz bir birimize...










18 Aralık 2011 Pazar

Cemal Reşit Rey esintisi




Klasik müziği modern bir gösteri ile buluşturan iki yaratıcı isim Ara Malikian ve Yllana, bu yaratıcılığa tartışmasız yeteneği ve cüretkar kişiliği ile esin kaynağı olan Paganini ve tüm bunları buluşturan sıradışı bir gösteri "Yllana ve Ara Malikian Presents Pagagnini".

Müzik tarihinin en ünlü keman virtiözlerinden biri olan Paganini'nin klasik müziğe getirdiği farklı bakış açısını anlamak için biçilmiş bir kaftan.Klasik müziğin ciddiyetinden esprili, eğlenceli bir sahne şovuna yapılan yolculuk, klasik müziği seven sevmeyen herkesi içine alan bi konçerto aslında. Fakat öylesine sıradışı ki konçertonun ciddiyetinin yerini salondaki çoçuk kahkahalarının alması hiç de yadırganmıyor. Çünkü o kahkahalardan fazlaca siz de atıyorsunuz. Hem de sahne şovuna katılıp gösterinin parçası olarak. Zaman zaman şov kısmının müziği ve eserleri gölgede bırakıp bir parça fazla kaçtığı olmuyor değil. Ama sonrasında üç keman ve bir çello eşliğinde İspanya’da flamenko ruhunu yaşarken azı çoğu unutuyorsunuz. Derken bir de bakmışsınız gitara dönüşen çello Amerika’nın caz barlarından birine götürüyor sizi caz dinlemeye.Hem de Mozart, Chopin, Pachalbel gibi unutulmazlar eşliğinde. Hal böyle olunca en çok eğlenenlerin başında gelen çoçuklar da en zevkli şekilde tanışıyor klasik müzikle.
Sadece çoçuklar olmuyor tabi tanışma faslını yaşayan, 1991 yılında bir araya gelip klasik müziğe çağdaş bir renk getiren Ara Malikian ve Yllana ile tanışmış oluyoruz böylece biz de. Sonrasında bir de merakla aynı türün farklı isimleri ekleniyor listeye Cyber Conductor gibi. 
Siz de henüz klasik müziğin eğlence kısmıyla tanışmayanlardansanız geç kalmadan bir tanışın derim eminim hem dinleyip hem eğlenip hem de seveceksiniz.


Link:
Cemal Reşit Rey Konser Salonu