Salvador
Dali ve Van Gogh karşı karşıya. Biri Tophane-i Amire’de diğeri tam karşısında
Antrepo 3’de. Sanat severler için büyük kolaylık birinden çıkıp hop diğerine
girmek. Ama ben iki ayrı günü tercih ettim.
Dün Van Gogh, bugün Salvador Dali.
Alışılagelmişten
farklı bir sergi, ilaç firması Abdi İbrahim’in sponsorluğunda Van Gogh’un eserlerinin
dijital dünyayla buluşması. Dev ekranlarda, duvarlarda, kolonlarda ve
zeminlerde karşıladı bizi Gogh’un hayatını yansıtan resimleri. Ve en çok
etkileyen de ressam arkadaşı Paul Gauguin ile araları bozulunca sol kulağını
kesmesi oldu. Sonrasında da bozulan psikolojisinin etkisinde izledik akıp giden
eserlerini, karanlığın içinde bulduğu yere çökenlerin arasına karışıp. Ama
oturduğumuz yer epey soğuktu bu yüzden keyfimiz uzun sürmedi.
Ve bugün,
dün yarım kalan keyfi Salvador Dali tamamladı. Lise yıllarımda, akımlarla
tanıştığımdan beri hep en keyiflisi, en ilginci sürrealizm oldu benim için.
Tabi beraberinde Dali de.
Mimar Sinan
Üniversitesi’nin ev sahipliğinde “İlahi
Komedya” eserleri ile buluştuk ilk olarak. Dante’nin Cennet, Cehennem ve Araf’a
yaptığı yolculuklara can verdiği tablolarda yalancılardan hilekarlara,
büyücülerden tefecilere bir çok günah öğesi farklı boyutlarıyla çıktı
karşımıza. Hepsi “Birileri gelsin de bizi kendi sürrealliğinde yorumlasın.”
diye bekliyordu. Benim en net yorum getirebildiğim ise insanı andıran
taklitçinin çivilerle elinden, ayağından olduğu yere sabitlenmesi, yerinden
oynayamaması oldu...
Cennet,
Cehennem ve Araf’ta Hristiyanlığın inançlarını özetledi bize Dali “İlahi
Komedya”da ve ekledi:
"Deniz
kıyısındaydık biz yine,
gideceği yol
aklından çıkmayan
yüreğiyle
yürüyüp, bedeniyle duran
bir yolcu
gibi."
2. başlık
olan “Sürrelizm İzleri” 9 litografiyi içermesine rağmen 9’un katlarında
anlamlar sundu. Dali’nin vazgeçilmezleri kelebekler, saatler, koltuk
değnekleri eşliğinde. Hem de realiteden çok daha güzel halleriyle, kelebekli koltuk değnekleri gibi...
Ve son perde
“Gala İle Akşam Yemeği” ile lezzetin doruklarına çıktık. Çoçukluktan beri aşçı
olmak isteyen Dali bu hayalini de sürrealizmle, sanatla öyle güzel buluşturmuş
ki hayali yemeklerinin sunumunu kırk yıllık aşçılara taş çıkarırcasına yapmış. Ve;
“Yemeklerin
tümüne muazzam estetik ve ahlaki değerler ithaf ediyorum... Özellikle de
ıspanağa.” diye eklemiş.
Ben de
ıspanağın tadını damağınızda bırakarak, henüz
bir hafta vaktiniz varken ve hala bu lezzetlerin tadına varmadıysanız
koşun bi tadına bakın diye eklerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder